Güncel Yazılar

Martıların Sesi

Büyük çoğunluk, “yenildim, başaramadım” diye başlarlar, üzülür, oysa ne yenen, ne yenilen vardır bu yaşam oyununda.  

Biz insanlar için yaşam, Doğa’nın sahneye koyduğu bir oyundur. Çoğu insan, hatta tamamı bu oyundaki rolünü bilmez, verilen rolün farkında olmaz ve kendisine söylenenleri ve kendisinin istediklerini veya kendisinden istenilenleri oynarlar. Bu nedenle çoğu zaman da başarısız olurlar, beceremezler rollerini ve görmezler kabahatlerini. Başarılı üç beş kişi dışında kalanların tamamı da hatalarını ya başka şartlara bağlarlar, ya da Tanrısını ve kaderini suçlarlar.

Çınaraltı

Arkadaşlarına doğru yaklaştı Rauf, hepsi parkın banklarında yerini almış, her zaman ki yıpranmış giysileri ve gömlekleri ile gölgede oturmakta idiler. “Nasılsın Rauf? Nerelerde idin? Seni merak ettik?”, “Neden iki gündür görülmedin?” diye hep bir ağızdan sordular. “Hasta idim” oldu kısaca cevabı.

Beyefendiiii !

Vedat Bey; yıllarca yalnızca pencereden selamlaşarak komşuluk yaptığımız halde geçen yılların ardından son 3-4 yıl artık kahve komşum olmuştu. Kendi anlatışıyla T.B.M.M. diş polikliniğinden emekli olmuş, yazları Fethiye, kışları Ankara’da, sevgili eşi Günseli Hanımla sakin bir yaşam sürdürmeye başlamıştı. Baharda, çalışanım Recep’in arabalarına indirdiği bavullarıyla, Fethiye’ye göçer, giderken çiçeklerini sıkı sıkıya bizlere emanet ederdi. Bu çiçekler bizim dostluğumuzu başlattı. Fethiye dönüşü bakımlı çiçekler geri verilir, bizler için getirilen kilolarca limon teslim alınırdı.

Lufthansa

Yeterlilik sınavını başarı ile geçerek daha yeni, taze Gümrük ve Tekel Müfettişi olmuşum. Teftiş heyetinin tüm müfettişleri İstanbul’da, benim Ankara’da ve Ankara’nın doğusunda iş çıkarmam nedeniyle veya üstadların beni gözetmelerinden kaynaklı 1977 Ekim’inde Ankara’da ikamete başladım. Eşim Ankara’da çalışıyor diye ev tuttum. Tren istasyonundaki giriş gümrük müdürlüğünün üst katındaki müfettişlik misafirhanesinin bir odasında Ertuğrul Konukman’la birlikte oturuyoruz. Burası aslında Ankara’ya gelen müfettişlerin çalışma odası.

Karanlık – 1

KARANLIĞA ÖVGÜ – BÖLÜM I
Gözlerimin, gözbağı ile bağlı oluşu; beni görenlere, gözlerimin kapalı olduğu veya karanlıkta olduğum izlenimini veriyordu. Evet, görmüyordum, ama karanlıkta değildim, ben karanlıkta olmadığım gibi, görmeyen de değildim. Yalnızca göremeyendim, çünkü gözüm bağlanmadan önce herkes gibi, aydınlığı ve karanlığı farkedebiliyordum. Zaten tüm gördüklerim, ışığın karanlıkta yarattığı bir gölge oyunu olduğunu biliyordum. Her şey karanlık içinde idi, ışık bile…

Anzaklar Çanakkale’de

2014 Baharı olmalı, Koç’un İpsala’daki Duty-Free antrepolarını denetlemiş, Setur Genel Müdürlüğü’nün talimatı ile Kepez limanında açılacak olan gümrük yolcu salonunda Free-Shop mağazasının ölçüm ve hesaplamalar ile; çalışma şeklini düzenlemek için Çanakkale’ye geçecektim. Programım, ben İpsala’da çalışırken, eşim de Keşan’da gezecek, sonra beni alıp Çanakkale’ye inecektik. Orada yiyip içer, akşam da bir otelde kalırdık. Sabah yeni açılan Kepez limanında mağazanın tespitini yapar, akşam tekrar Keşan’a döner ve otelde konakladıktan sonra sabah erken saatte Ankara’ya dönüş yolculuğunu başlatırdık diye planladım, hesapladım, her şey tamam. Trakya’da bahar her an farklı, değişiyor, güneş bulutların arasında bir saklanıyor, sonra tekrar çıkıyor.

Karanlık – 2

KARANLIK : HİÇ BİR ŞEYİN OLDUĞU BÖLÜM II
Heyecanla, gözlerim kapalı, Kutsal kitaplar da aydınlığın içinden doğduğu bu karanlığı düşünüyorum :

Kitab-ı Mukaddes Bereşit kitabında;

1 “Yaratılış; İlk gün” Pasuk 1, Perek 1-5

(1) “Başlangıçta Tanrı gökleri ve yeryüzünü yarattı.”

(2) Yeryüzü şekilsiz ve boştu, derinliklerin yüzeyinde KARANLIK vardı, ancak Tanrı’nın Ruhu suyun yüzeyinde hareket halindeydi. (3) Tanrı “IŞIK OLSUN” dedi ve ışık var oldu. (4) Tanrı ışığın iyi olduğunu gördü; Tanrı IŞIK ve KARANLIĞI birbirinden ayırdı. (5) Tanrı IŞIĞA “Gündüz” adını verdi ve KARANLIĞA “gece” adını verdi, akşam oldu ve sabah oldu; bir gün”

İkinci gün gökyüzünü,

Üçüncü gün karaları, denizleri, bitkileri,

Dördüncü gün ise gök kubbe ve yıldızları yarattı denilir. 4 “Dördüncü Gün” Pasuk 1, Perek 14-19

(14) Tanrı “Gökyüzü kubbesinde, gündüz ve geceyi birbirinden ayırmak için “IŞIK KAYNAKLARI OLSUN” dedi.

Keşanlı Ramazan

İpsala Gümrük Kapısı’nda Koç grubunun Setur firmasının Duty-Free mağazası ve antreposunun yetkilendirilmiş gümrük müşaviri göreviyle Devlet adına kontrol işini yıl 2008 yılı Ekim ayında almıştım. İlk günler kendim ve gümrük personellerinin yardımıyla bilgisayarla Bakanlığa bilgi ve tespiti aktarmayı becerdim, ancak anlaşıldı ki, burada sürekli bir personel bulunması gerekiyor. Gümrük müdürünün yardımıyla bölgede personel aramaya başladım. İpsala’dan bir genç buldular, orman şefinin ricası ile emekli ormancının oğlu Ceyhun’u işe başlattık. Ceyhun çok iyi bir çocuk, ağzı var, dili yok.

İlk Ceza

BÖLÜM I

CENNETTEN KOVULUŞ

 

“Biz Azimuşsan, “Ey Adem! Sen ve eşin beraberce cennete yerleşin orada kolaylıkla istediğiniz zaman her yerde cennet nimetlerinden yiyin, sadece şu ağaca yaklaşmayın!” dedik. (Bakara 2-Ayet 35)

 

“Şeytan onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları cennetten onları çıkardı.”

 

“Bunun üzerine “Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz, sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek yaşamak vardır” dedik” (Bakara 2 – Ayet 36)

 

“Dedik ki, “Hepiniz Cennetten İnin!” (Bakara 2 – Ayet 38)

 

O güne kadar insanoğlu suç nedir, ceza nedir, bilmezdi. Suç işlemezdi ki, ceza  verilsin! Suçsuz mu doğar, suçsuz mu ölürdü bilmem ama, onda suç işlemesini sağlayan şeyin,  aklı veya diğer adıyla akılsızlığı olduğunu düşünürsek, aklını kullanmadığı için suç işleyemediği veya aklını kullanmaya başladığı için de suç işlemeye başladığı düşünülebilir.

Beni Neden Cennetten Kovdun?

BÖLÜM I

SUÇLU DEĞİLİM! DEĞİL Mİ?  

I.SES

“Ey Adem! Sen zevcenle birlikte Cennet’e yerleş ve ikinizde dilediğiniz yerden yiyin. Yalnız şu ağaca yaklaşmayın, sonra zalimlerden olursunuz.Ben ikinize de bu ağacı yasak etmedim mi?

Oğul, Baba ve Masmaymun

OKUMA TİYATROSU

Oğul Maymun: Baba bu büyük tapınağı kim yaptırmış? Baba Maymun : Japonya’nın 11 ve 12.yüzyılda egemeni olan Toshogu ailesi. Oğul Maymun : Peki! Neden bu tapınağı yaptırmışlar, paralarına yazık değil mi? Baba Maymun : Herhalde zenginliklerini, bizlerle paylaşmak için.

Bilezik

2004 yaz ayları, 2001 yılı “Anayasa kitapçığı krizi”yle iflasımız sonunda, daha yeni yeni kendimize geliyoruz, sağdan soldan birkaç danışmanlık, Otokoç ve Beldeyama’dan üç beş ithalat dosyası geliyor. Ancak geçtiğimiz yılların parasal sıkıntıları sürüyor, ama artık iflasın tozu yavaş yavaş siliniyor. Keyifli bir günüm! 10-11 yıldır yanımda çalışan Recep yanıma gelerek, “Nadir abi, hani dün senden izin istemiştim, eve erken gitmiştim ya, Avusturya’daki dayım bize yemeğe gelmiş, ben de eve tavuk almıştım, tavukları haşladım, tavuk suyuna bir çorba yaptım, sonra da tavukları kızarttım, bir de pilav yaptım, çok hoşuna gitti. Abi, Antep’ten Mehmet abinin size gönderdiği baklavayı da bana vermiştin ya, çayın yanına onu da ikram ettim.

Karım Doğurdu

1997 yılı olmalı, yanımda çalışan Recep evlenmiş, birkaç ay sıkıntılı cinsel sorunlar yaşamış, sonra bir arkadaşımızın kulağına yazdığı dualar ve bağladığı kurdale sayesinde olağan yaşama dahil olabilmişti. Tabi arkasından ofis çalışanları da Recep’e çoluk çocuk sormaya başlamışlardı. Ben de bir gün “Recep, nasıl gidiyor evlilik?” diye sorduğumda, “Abi, bir önceki gün 3 kilo elma aldım, dün akşam eve geldiğimde, üç kilo elmadan bir tane yoktu. Ben de “kız, bu elmalar ne oldu?” dediğimde, “heç, yedim” cevabını verdi, abi bu karıyı anlamıyorum, biz iki kişiyiz, aptal mı, akıllı mı insan eşine bir tane olsun ayırır değil mi?” dediğinde işi uzatmadım. Araları biraz tatsız gibi idi.

Balcı

Çocukluğum, yaz aylarında dedemin yanında geçmiş, bağımız var, bostanımız var, daha önemlisi kovanlarımız var, çocukluk işte! Bağ, bostan, üzümler, kavun, karpuz, kelek oyalanma ve eğlence malzemesi, kovan ve arılar ise, benim dışımda idi, ben dedemi arıların yanında iken, uzaktan seyrederdim. Çocukken, balla ve arı ile ilgim ne derseniz, bal kesimini sonrası sıcak petekler, büyükçe bir kazana toplanır ya, karakovandan çıkan iki el genişliğinde petekler, teker teker kazana diziliyor ya, ben de kazanın kapağını açıp kapatırdım. Bal kesiminin bitimine kadar balı beklerdim. Bekçiyim ama yeni kesilmiş balın ılık peteğini bisküvi gibi ısırarak yemek var ya, işte ben bal tadını böyle öğrendim.