Eski Otobüs


Deprecated: implode(): Passing glue string after array is deprecated. Swap the parameters in /var/www/wp-content/themes/largo-0.6.4/inc/post-social.php on line 157
Print More

Müfettişim, ANAP dönemi, her gün Resmi Gazete odalara bırakılıyor, kimi haftada bir, kimi boş vakti olduğunda , kimi de benim gibi günlük Resmi Gazeteyi okuyor, ancak benim ki biraz farklı, her gün gazetede, acele bir tebliğ, acele ve üstü kapalı bir yönetmelik değişikliği veya birilerine düzenlenmiş bir uygulama görmek mümkün olduğundan, ben yolsuzluk ve usülsüzlüğü takip ediyorum.

Hikmet dayımın otobüsü var. O zamanlar 1984 mü? 1985 mi? Bilemiyorum. Kontaş otobüs firmasında Ankara-Konya arasında çalışmakta iken, otobüsünün yaşlandığı veya modelinin geçtiği söylenerek, onun seferlerini daha doğuya, müşterisi az olan yerlere kaydırmaya başladılar. O da soluğu hacı turlarında aldı. O zamanlar günümüzdeki gibi moda değil, hem 1567 sayılı Para Koruma Kanunu ve o çok meşhur 32 sayılı Tebliğ var ki; kimse üzerinde döviz bulunduramıyor, dolayısıyla Hacca gitmek çok zor, hatta Ümre denilen Kabe’nin ziyaretini bilen bile yok.

Dayım kimden öğrendi bilmiyorum ama bir şekilde Konya’da müşterileri toplayıp, otobüs koltuk sayısını tamamlayınca, Kurban Bayramı’ndan önce (eskiden Suudi’ler Kurban Bayramı’ndan 10 gün önce sınırlarını kapatır, giriş çıkışa izin vermezdi) ülkeye giriş yasağı konulmadan, günler öncesinde hacı adaylarını gayri resmi Kabe’ye götürmeye başladı. O zamanlar bugünkü gibi, o ziyareti Diyanet İşleri düzenlemezdi. Suudiler günümüzde her ülkeye belli kontenjan ayırıyor ama o günlerde kim gelirse gelsin herkese “hoş geldin” diyorlardı. Çünkü İran, Irak, Suriye ve Türkiye gibi ülkelerden Hac için pek hevesli bulunamazdı.

Dayım da Hacılarla birlikte ibadetini yapar, normal zamanlardan önce geldiği gibi, bayram sonrasında Türkiye’ye dönerek sınırdaki sıkıntıları aşardı.

Otobüste uluslararası ulaşımda aranan şartlar ağırlaşınca, emanet otobüsle çıkışlar denedi, kazancını başkalarıyla (otobüs sahibiyle) bölüşmeye başladı.

Eş, dost, akrabalar onun Hac’tan getirdiği vantilatör, ışıldak, radyo, fener vs. ile çok mutlu olurdu.

Aile artık ona hacı demeye başlamıştı. Yengem de ve kendisinde şekilsel hiçbir değişiklik olmadı. Partisini değiştirmedi ve düşüncesini aktarmakta eskisi gibi daima heyecanlı kaldı.

Bir Ankara ziyaretinde aileme artık bu işi bırakacağını, oto parçacılığı yapacağını anlatıyordu. Kulak misafiri olmuştum, anladığım yeni otobüsü almaya gücü yetmiyor. Yaşı 40-45’e geldiğinden otobüs için yeniden borçlanmak istemiyordu. Aksilik o ya, herhalde Ankara-Sivas seferi idi, bir otobüste şoförlük yaparken, Kırıkkale’de büyük bir kaza yaptı. Ölenler oldu, hapis yattı, tek gözünde oluşan sorunu yaşadığı sürece taşıdı.

Bu dayımı çok severim. Ailede tek hacı ancak en demokrat, en dürüst, en cömert kişi, bundan öte benim için de çok önemli.

5-6 yaşında Akseki’de su kuyusunun kenarından metrelerce aşağıya düşmem sırasında orada olması, beni kayalıklardan alarak, hastaneye götürmesi, günler süren koma halinden kurtulmamı sağlaması ile sanırım ona ayrı bir borcum vardı.

2015 yılında Parkinson hastalığıyla mücadelesinde, çok yanında durdum. Bir şeyler yapabilmeye çalıştım, sonucu etkileyemesek te kolaylaştırmaya çaba gösterirken, hep onun kucağında hastaneye koşuşturmasını hayal ettim.

Kulağım delikti. Ben Ankara’da çalışan 5-6 gümrük müfettişinden biri idim. Mülkiyeli idim, bürokrat arkadaşlarımla sürekli görüşmekte idim.

DPT’da çalışan bir arkadaşımdan ithalatın güçlüğü nedeniyle taşıt üretiminin yetersiz kaldığını bir şekilde bedelsiz ithalat gibi, yurt dışında kullanılmış ancak modeli yüksek otobüs, kamyon ve sair iş makinalarının ithalatına izin verileceğini, konunun Ticaret ve Sanayi Bakanlığı İthalat Genel Müdürlüğü’nde görüşüldüğünü anlattı.

Bir ışık parladı. Dayıya yeni ve ucuz bir otobüs alabilirdik.

Gümrükte Dış İlişkiler’de çalışan bir dostumun tanıştırdığı Almanya’da yaşayan yeni bir arkadaşım olmuştu, adı İzzet, Almanya’da yüksek okul okumuş, Almanca ve İngilizcesi var. Ayrıca çok uyanık ve fırıldak bir adam, gümrükte iş yapmak istiyor, Turgut Özal’ı seviyor, hayran.

İzzet’i aradım, “Önümüzdeki günlerde otobüs, kamyon ithalatı başlayabilir, otobüs araştır, bana model ve fiat bildir” dedim. İki-üç gün geçmedi, daha Türkiye’de görülmemiş, kasa ve modelde otobüslerin yandan, önden fotoğrafları elime ulaştı. 3-4 yaşında 10-15.000 mark değerinde otobüsler karşısında şaşkına döndüm. Bu tebliğ çıkarsa Almanya’da da fiatlar yükselir, herkes veya (veya kimler için bu tebliğler hazırlandıysa) Almancılar fiatları yükseltir. En iyi mallar seçilirdi.

Sevdiğim bir arkadaşım sabah kahvesinde ben de idi. “Kimseye söyleme şu resimlere bak” dedim ve otobüs fotoğraflarını gösterdim. “Bugün yarın tebliğ çıkacak, otobüs ithali serbest olacak. Herkesten önce bu işi biz yapmalıyız” dedim. “Abi, ben nasıl yapacağım?” “Sen mi yapıyorsun?” falan diye sorunca, bu işi beğendiğini anladım.

“Bak kardeş ben memurum, dayım için bir otobüs istiyorum. İzzet diye bir arkadaşım Almanya’da bu otobüsleri alacak, şoförle belgelerini gönderecek, birisi alıcı ve mal sahibi olmalı ve gümrük vergilerini o ödemeli, sonra sattığında İzzet ile kârı bölüşmeli, sen bunu yapabilir misin?” dememle birlikte masanın üstüne çıktı!!! “Abi kaç para gerekli?” dediğinde, seçtiğin 3 otobüsü gösterdim. “50-60.000 Markı İzzet harcayacak, hesap yapmadım ama vergilerde bir o kadar tutabilir” dedim.

Almanya’yı aradık “Tebliğ gecikebilir ama sen şu üç otobüsü al” dedik. “Abi, senin payını söylemedin” dediğinde, ben “bu işi deneyin, bakalım ne kazanılacak ona göre konuşuruz” dedim.

Tebliğin yazıldığını ve imzaya açıldığını duydum. İzzet’e “Otobüsleri gönder” dedim.

Cuma günü idi, Resmi Gazete’de Bakanlar Kurulu Kararı yayınlandı. Resmi Gazete’nin 2-3ncü sayfasını çevirdim ki; Bakanlar Kurulu Kararı ile kullanılmış eski otobüs, kamyon ve iş makinasının ithaline izin veriliyordu.

Tam düşünüldüğü gibi idi, o zamanlar elektronik imza veya internet veya wattsapp yok, fax daha yeni yeni moda olmuş, Cumartesi, Pazar geçince Pazartesi otobüsler, Kapıkule’ye faxla karar örneği sabah geldiğinde, Ankara Gümrüğü’ne sevk için başvuruyorlardı, şoförler arkadaşımı aramışlardı bile.

Türkiye’ye ilk kullanılmış otobüsü ben gümrükten geçiriyordum. Çünkü Resmi Gazeteleri günlük izliyordum. Anap’ın seçim programında söylediği “Biz devletin zenginliği sonucunda milletin zenginliğini değil (Kemalist dönemi kastederek) milletin zenginliğinden sonra Devletin zenginliğini sağlayacağız” ifadesinden çok etkilenmiş ve amaçlarını kavramıştım. Demek ki Menderes dönemi gibi, döneminde kendi zenginlerini yaratacaktı. İlk sıraya ben girdim. 

Öyle de oldu! Toprak, Bayındır, Ceylan firmaları o günlerin zenginleri olmuştu. (Ancak bugün onları hatırlayan bile yok) Herhalde bunlara ben de oradan dahil oluyordum.

Aylar sonra Gümrük Müdürü ile konuştuğumda “Efendim, Tebliğ faxla bize Pazartesi sabah 9-10 gibi gelmişti. On dakika sonra üç otobüsün Ankara Gümrüğü’ne sevk için dilekçe ile başvurduklarında bu olaya inanamamış, otobüslere ve evraklarına özellikle ben bakmıştım” dediğinde, “Benim otobüslerim” diyememiştim.

Bedelsiz otomobil işi yapan bir gümrük komisyoncusuna arkadaşımı yönlendirdim. Bir-iki gün sürmedi, 3 otobüs Ankara’da garaja çekilmişti. İzzet’e “birkaç otobüs daha al hazırla ve Ankara’ya acele gel” dedik.

İzzet geldi, noterlerde satışlar, sonuçta nakitte harcananlar kadar kazanç olmuştu. Bana para vermek istediler “Hayır! 4 ncü otobüs benim olsun” dedim. Parayı ikisi bölüştü.

  1. ve 5. Otobüsler gönderildi. “Bu otobüslerin parasını dayıma devredin” dediğimde, devretmediler.

İzzet’ten dayımın adına bir otobüs daha istedim, 6.otobüsü gönderdi, dayım gümrükten otobüsünü aldı, gitti. Çok iyi bir otobüs idi.

Müfettişlikten sonra yıllar süren ticari işlere İzzet ile birlikte girdik, yaptık, yapmadık. Otobüs işindeki diğer arkadaşlar kayboldular. Para ile gelmiş, para ile gitmişlerdi. Öğrendim ki, para için ne insanı silmeli, ne de onları olduğundan farklı görmeli idi, parası olduğu için fazla değer vermekte gerekmiyordu.

Ben dayıma borcumu ödeyemedim, zaten bazı borçlar para ile ödenemezdi, ona ancak küçük bir mutluluk sağlayarak borcumuzu hafifletmiş olabilirdiniz ama borcumuz hala devam ederdi.

Hayatın bedelinin ödenemeyeceğini, biz de bununla öğrenmiş olduk.

 

Nadir ELİBOL

23.08.2017

Comments are closed.