Sığır

Bizlere göre çok uzun süren bir muavinlik döneminin son günlerinde idik. Yavaş yavaş, bize selam verenlerin sayısı artıyor, koridorda karşılaştıklarımız bize “Günaydın, Nadir Bey” falan diyorlar. Tek tük te olsa odasına çaya davet edenler bile oluyordu. O zamanlar koridorda pek selam veren olmaz, hatta sen duvara doğru yaklaşır ve yürüyüşünü yavaşlatırken, onlar sanki muavini duvarda bir tablo da, asılı duruyorsunuz gibi, farkında bile olmadan yanından yürür geçerlerdi. Böyleydi, biz de hiç alınmaz, umursamazdık.Koridorun başında iseniz, karşıdan gelen de rahmetli Mehmet Ali Devecioğlu, İhsan Akın veya Hidayet Karagül ise saate bakar gibi yapar, hemen sanki acele bir iş aklımıza gelmiş gibi geri döner veya koridorun köşesinden ani bir dönüşle kaybolurduk.

Dündar Ali Kılıç

Yeni yetki almışım, yetkili müfettiş muaviniyim. Heyecan, gösteriş, kendini ispat hepsi bir arada. Bana verilen ilk iş, kaçak MAN kamyonu soruşturması, yıl 1977 veya 1978. Almanya’dan gıcır gıcır MAN kamyonları İstanbul’a geliyor, bizim yaşlı MAN kardeşi ile masaya birlikte yatırılıyor, onların motorları veya parçaları değiştiriliyor, eskisinin motor ve şasi numaralarını taşıyan baskılı armalı parça olduğu gibi kesilip, yeninin gövdesine kaynatılıyor ve bizim yerli yaşlı MAN, canlanıp delikanlı oluyor. Genç Alman da yaşlı olarak ülkesine dönüyordu.

Aman Petrol

Yetkili Gümrük ve Tekel Müfettiş muaviniyiz. Nazım’la Kapıkule’deyiz. Kötü bir kapı, tost yapan bir çay ocağı bizi hayata bağlıyor. Sabah demli bir çay ve kaşarlı tost (odacımız yaptırırsa kaşarı kalın konuluyor, herhangi birisine seslenirsek, herkese olduğu gibi incecik) yeni bir günün başlangıcı, öğlen yiyecek yok gümrüklü sahanın hemen dışında köfte ekmek, sucuk ekmek buluyoruz, Londra Kamping diye bir konaklama yeri var ki, orada bisküvi, çikolata, hatta simit bile var. Sanırım hem kapı nöbeti, hem de bölgenin soruşturmaları veriliyor, bir süre burada kalıyoruz.

Hac Görevi

Yıllar öncesi idi. 1978 olmalı. Bülent Ecevit iktidarda, her zamanki gibi ondan öncekiler ülkeyi darma duman etmişler, rahmetli de onların siperleri terk ettiklerini fark etmeyip, kendini cepheye ve ateşe atmış. O dönem, gaz yok, kömür yok, yiyecek sınırlı. Müthiş bir kış, inanılmaz soğuk.