Keşanlı Ramazan

İpsala Gümrük Kapısı’nda Koç grubunun Setur firmasının Duty-Free mağazası ve antreposunun yetkilendirilmiş gümrük müşaviri göreviyle Devlet adına kontrol işini yıl 2008 yılı Ekim ayında almıştım. İlk günler kendim ve gümrük personellerinin yardımıyla bilgisayarla Bakanlığa bilgi ve tespiti aktarmayı becerdim, ancak anlaşıldı ki, burada sürekli bir personel bulunması gerekiyor. Gümrük müdürünün yardımıyla bölgede personel aramaya başladım. İpsala’dan bir genç buldular, orman şefinin ricası ile emekli ormancının oğlu Ceyhun’u işe başlattık. Ceyhun çok iyi bir çocuk, ağzı var, dili yok.

Bilezik

2004 yaz ayları, 2001 yılı “Anayasa kitapçığı krizi”yle iflasımız sonunda, daha yeni yeni kendimize geliyoruz, sağdan soldan birkaç danışmanlık, Otokoç ve Beldeyama’dan üç beş ithalat dosyası geliyor. Ancak geçtiğimiz yılların parasal sıkıntıları sürüyor, ama artık iflasın tozu yavaş yavaş siliniyor. Keyifli bir günüm! 10-11 yıldır yanımda çalışan Recep yanıma gelerek, “Nadir abi, hani dün senden izin istemiştim, eve erken gitmiştim ya, Avusturya’daki dayım bize yemeğe gelmiş, ben de eve tavuk almıştım, tavukları haşladım, tavuk suyuna bir çorba yaptım, sonra da tavukları kızarttım, bir de pilav yaptım, çok hoşuna gitti. Abi, Antep’ten Mehmet abinin size gönderdiği baklavayı da bana vermiştin ya, çayın yanına onu da ikram ettim.

Karım Doğurdu

1997 yılı olmalı, yanımda çalışan Recep evlenmiş, birkaç ay sıkıntılı cinsel sorunlar yaşamış, sonra bir arkadaşımızın kulağına yazdığı dualar ve bağladığı kurdale sayesinde olağan yaşama dahil olabilmişti. Tabi arkasından ofis çalışanları da Recep’e çoluk çocuk sormaya başlamışlardı. Ben de bir gün “Recep, nasıl gidiyor evlilik?” diye sorduğumda, “Abi, bir önceki gün 3 kilo elma aldım, dün akşam eve geldiğimde, üç kilo elmadan bir tane yoktu. Ben de “kız, bu elmalar ne oldu?” dediğimde, “heç, yedim” cevabını verdi, abi bu karıyı anlamıyorum, biz iki kişiyiz, aptal mı, akıllı mı insan eşine bir tane olsun ayırır değil mi?” dediğinde işi uzatmadım. Araları biraz tatsız gibi idi.

Balcı

Çocukluğum, yaz aylarında dedemin yanında geçmiş, bağımız var, bostanımız var, daha önemlisi kovanlarımız var, çocukluk işte! Bağ, bostan, üzümler, kavun, karpuz, kelek oyalanma ve eğlence malzemesi, kovan ve arılar ise, benim dışımda idi, ben dedemi arıların yanında iken, uzaktan seyrederdim. Çocukken, balla ve arı ile ilgim ne derseniz, bal kesimini sonrası sıcak petekler, büyükçe bir kazana toplanır ya, karakovandan çıkan iki el genişliğinde petekler, teker teker kazana diziliyor ya, ben de kazanın kapağını açıp kapatırdım. Bal kesiminin bitimine kadar balı beklerdim. Bekçiyim ama yeni kesilmiş balın ılık peteğini bisküvi gibi ısırarak yemek var ya, işte ben bal tadını böyle öğrendim.