Recep Nöbette


Deprecated: implode(): Passing glue string after array is deprecated. Swap the parameters in /var/www/wp-content/themes/largo-0.6.4/inc/post-social.php on line 157
Print More

Yanımda çalışan bir delikanlı var, adı Recep. Gün geçmesin ki, yeni bir olayı olmasın, gün olmasın ki, yeni bir işe karışmasın. Her günü rengarenk, Recep’in.

Birkaç haftadır, belinde cep telefonu, onu arıyorlar, o birilerini arıyor, sürekli meşgul, hafiften kızıyorum. Sessizce izliyorum. Bir iki arkadaşı ofise geliyor, mutfakta konuşuyorlar, ben çaktırmadan içeri girdiğimde, onları sohbet ederken görüyorum. Uğurlarken, kafa kafaya tokuşturuyorlar, bir iki derken çağırdım. “Kim ulan bu gelen gidenler?” dememle birlikte “bizim köy derneğinden arkadaşlarım” diye cevapladı. “Ne oldu? Seçim mi var?” dediğim de, Derneğe başkan olacağını Dernekte etkin olan MHP’liler ile ilişki kurduğunu, köylüleri olduğunu anlattı.

Telefon konuşmaları, ziyaretçiler derken, bizim recep dün Ecevit’ci iken ve Ecevit’i yere göğe sığdıramaz iken, bana ve gelen gidene bu kez rahmetli Türkeş’ten, MHP’den bahseder olmuştu. Ben de bu kurnaz Anadolu çocuğuna “bir menfaati vardır” düşüncesiyle ses çıkarmadım.

Dernek seçimleri oldu. Recep başkan seçildi. Ölülerin arkasından taziye ziyaretleri, taziye yemekleri, düğünler, hastaların hastane, doktor işleri derken, bizim ki mahallesinin reisi, uzaktaki köyünün gölge muhtarı oldu.

Cenaze veya düğün yemekleri onun elinde, mahallenin okul aile birliği onun ağzına bakıyor, ben de onun bu toplumsal işlerinden keyif alıyorum. Gündüz bana soruyor, ertesi günü “Abi şöyle yaptım, böyle oldu” diye anlatıyor. Hemşehrileri, onun ağzına bakıyor, onlara bir gün konserve yapımını anlatıyor, bir gün badana yapımını öğretiyor, başka bir gün çocuklara kalem, kitap, büyüklere benim ihracat artığı tişört, bluz, pantalonları dağıtıyor, herkes ona tapıyor. Tabi bizim ki de, gittikçe havaya giriyor. “MHP teşkilat binasına gittim. Bilmem kim abi bana çay ısmarladı. Dernek başkanı olarak beni partiye kaydettiler, abi partiye üye oldum, şunu yapacağım, bunu yapacağım” diye anlatmaya başladı.

Rahmetli Türkeş işte o günlerde idi, vefat etti. Gerçekten Türkiye’ye ve bu ulusa hizmet ettiğini sonradan fark ettiğimiz bir devlet büyüğü idi. Günümüzde onun yeteneğini, dayanaklılığını, kararlılığını daha yeni farkedebiliyorduk. Kendisi ile o zaman Başbakan Sn. Süleyman Demirel’in önderliğinde Orta Asya’ya Türk Devleti’nin ilk ziyaretinde birlikte olmuştum. Lise yıllarımda ki hayranlığım, bu kez farklı dünya görüşünde olsam da, saygıya dönüştü. Keşke herkes onun kadar ülkesine katkıda bulunabilse idi.

Rahmetli Türkeş’in ölümü Recep’i pek etkilememişti. Gençler ve takipçileri Beştepe semtindeki mezarı başında gece gündüz aralıksız nöbet tutuyordu. Recep’e “cenaze törenine gidecek misin?” dediğimde, benim izin vereceğimi bildiğinden cevap vermemiş ve duymamazlığa gelmişti. Bu davranışını beğenmemiştim. Harç bitti, inşaat paydos mu diyordu? Bu ilişkisiyle dernek, hemşehri, düğün ve dernekte döner kesme yararlarının peşinde olduğunu çok belli ediyordu.

Çalışmamızın bitiminde Recep Mamak’a doğru yolda iken; hemen evini aradım “Ben MHP’den arıyorum, Recep eve geldi mi?” dediğimde, karısı “Daha gelmedi” derken, “Bugün 21:00-23:00 Beştepe’de gece mezarlıkta nöbette olacak, kendisini bekliyorum, ben Adnan” unutma dedim. Adnan ona partide gençlik kollarında ilgi gösteren, hatta çay, ikram eden abisi idi.

Sabah Recep, dik bir duruşla ofiste beni karşıladı. Yüzünde yorgunluk vardı ama, gururlu bir duruş seziliyordu. Önemsemez gözüktüm. Çay getiriyor, kahve götürüyor, benim odamda dolaşıp duruyor, bir şeyler anlatacak.

Neyse, fırsatı yarattı. “Abi, dün gece Başbuğun mezarında nöbette idim” dediğinde, “Senin ne işin var? Sana görev mi verirler? Sen kimsin, lan?” diye tahrik ediyorum. “Abi, Adnan abi gece beni aramış, Recep’e 21:00-23:00 arası nöbet yazmış, akşam eve geldim, ağzıma iki lokma attım, hemen Beşevlere geldim” dedi. Ben de “Aferin! Demek sana önem veriyorlar” dedim. Havaya girdi, öğleden sonra yorgun Recep uyuklama ile günü tamamladı.

Daha yolda iken; tekrar karısını aradım. “Ben partiden arıyorum, Adnan beyin yardımcısıyım. Dün Recep nöbette imiş bugün 01:00-03:00 nöbetinde onu bekliyoruz” dedim. “Peki abi” diye telefonu kapattı.

Sabah ofise geldim. Recep yok, benden yarım saat sonra geldi, hemen fırçaladım. “Nerdesin lan, neden geç kaldın?” dedim. Başladı anlatmaya, “gece 01:00-03:00 nöbetten sonra, beşe doğru eve geldiğini, bir iki saat uyuyayım derken, uyumuş kalmışım abi, sekiz de zor uyandım, hanım da uyandırmamış” cevabını verdi. Ses çıkarmadım. Perişan durumda, ben de parti, Türkeş hakkında sorular soruyorum, cevaplar vermeye çalışıyor, kendisine bir iki siyasi kitap verdim, “bunları oku” dedim. Okuma nerede, mutfakta kafa masanın üzerinde, seslenince zıplayıp uyanıyor.

Partililerden hiç yüksünmüyor, sesi çıkmıyor, itiraz edemiyor, belki biraz da çekiniyor, bekliyorum.

“Dur bakalım!” dedim. Ofisten çıkınca yapıştırdım telefonu, bu kez 03:00-05:00 arası nöbet yazdım.

Bu kez ortam farklı idi, geldiğimde Recep ofiste idi. Gece nöbetten sonra eve gitmemiş, ofise gelmiş, koltuklara yıkılmıştı.

Artık sıkılmıştı, suratı düşmüştü. “Ne oldu lan, yine mi nöbet?” dedim. Üç gecedir bitmiş tükenmişti. Hani bizim yeni ülkücümüz, şimdiden bıkmıştı. “Ulan, niye hep seni nöbete yazıyorlar, ara arkadaşlarını bir iki gün ara versinler” dedim. “Abi bizim mahalleden Mecid’e rastladım. O da gelmişti. Bana neden geldin dedi. Ben de partiden çağırdılar dedim, oğlum partiden kimse kimseyi aramıyor ki, bizler kendi isteğimizle Başbuğ için geliyoruz demesin mi? Nadir abi ben anlamadım. Gitsem bir türlü, gitmesem bir türlü ama bu gece gel derlerse, hastam var, ölümüz var falan diyeceğim.”

Dördüncü gün ses çıkarmadım, görev vermedim. Sabah hemen anlatmaya başladı. “Abi, bugün beni aramamışlar. Oooh! Yırttık, öyle uyumuşum ki, eve geldiğimde yedide yattım, yedide kalktım” dedi. “Recep bugün onlar aramadan sen nöbete git, heriflerin gözüne girersin” diye onu canlandırdım. Recep duyduğunda duymamazlıktan geldi. Benim cümlem biterken o arkasını dönmüş, mutfağa yönelmişti.

Birkaç gün sonra, “Abi beni işletmişler herhalde, mahalledeki iki çakaldan şüpheleniyorum” dediğinde, “nasıl nereden anladın?” diyerek Recep’i gazladım. “Abi! Nasıl anladım biliyor musun? Mahallede bizim MHP’li oğlanları görünce, bana selam veriyorlar ve gülüyorlardı, yer miyim? “Beni işlettiniz” de diyemedim. Ben de onlara uzaktan selam vermeye başladım, anladım ki, şerefsizler Adnan abinin adını kullanarak kendi nöbetlerini bana yazmışlar, kestim ilişkiyi” dedi.

Bilmeden siyaseti çok erken fark etmiş, siyasetin inandıklarının dışındakilere inanıyor gibi yapmak olduğunu anlayıvermişti, MHP yolculuğu bitti. Kurtulmak için karısını bile tembihledi, “Recep evde yok, köyde abi” dedirtecekti.

 

Nadir Elibol

13 Mayıs 2014, Ankara

Comments are closed.