Program(cı)


Deprecated: implode(): Passing glue string after array is deprecated. Swap the parameters in /var/www/wp-content/themes/largo-0.6.4/inc/post-social.php on line 157
Print More

Bir programcının var olmasını düşünmek, tabi ki bir programın var olmasından kaynaklıdır. Mevcut bir programın olduğunu görünce, önce bu programın düşünüldüğü ve sonra da yapıldığı, böylece sanki insanın kendisi gibi düşünen veya yapan bir programcının da var olabileceğine inanılmış olabilir.

Gerçekten program vardır. 30.03.2020 günü Ankara’da Çayyolu’nda 13:47’de Satürn, Plüto, 13ncü derece ile Oğlak burcunun 3ncü evinde bulunduğunda o sırada Mars Retro yapmakta ise, gülmeyin! Onun bu konumunun tespiti rastlantısal bir durum olabilir mi? Buna rastgele bir durum denilebilir mi? Bunun belli aralıklarla tekrarlanıyor olması da öncesinde defalarca görüldüğünde, bu duruma dudak bükülebilir mi? Tebessümle karşılanabilir mi?

Bugün yeryüzü ile Güneş’in arasında bulunan uzaklık ölçümü olan (149.597.870.691 m) (+/-30 m) aralığın 6000 yıl önce Sümerler’ce (149.597.000 km-tabletten çeviri ile) çok ama çok küçük hata ile tespit edilmesi, sonra Siruz, Dünya ve Güneş konumlanmasına uygun olarak Mısırlıların Piramitlerini yapmaları, Babil’lilerin yıldızları izlemek için öncülleri Sümerlerden öğrendikleri Zigguratların daha büyüğü olan Babil Kulesi’ni inşa etmeleri, Kur’an’ı Kerim Necm (53) Suresi’nin 14ncü ayetinde; “Sidretü’l Münteha adı verilen yedinci göğün yanında” 15nci ayette “Me’va Cenneti de Sidre’nin yanındadır” denilmesi; 19-20 nci ayetlerde Lat, Uzza ve Menat tanrılarının göklerde bulunmayacağı ve aranmayacağı, 49ncı ayette ise “Gerçekten-Huza kabilesinin taptığı- Şi’ra yıldızının Rab’bi O’dır (Allah’tır)” denilmesi; Allah’ın yıldızlarda olacağını ve Güneş’in iki katı büyüklüğünde 23 kat parlak olan bu yıldızdan haberdar olduklarının ifade edilmesi size ilginç gelmiyor mu?

Tıpkı Mısırlıların Sirius yıldızı ile Nil nehrinin bereketi ve felaketini bilmeleri gibi, Sirius A ve Sirius B yıldızların biri sönmüş diğeri parlaklığını sürdürürken, Canis Major takım yıldızındaki bu yıldızın 5-7 Temmuz 2018 yılında Yengeç burcunun 14° derece ve 40 dakika ile yerleşmesinin; insanlara bolluk ve bereket getirdiğine halen inananların bulunması gibi, Amerika Birleşik Devletleri’nin kuruluş gününün de 4 Temmuz 1776 olarak belirlenmesinin Sirus’un bu konumuyla ilgili olması gibi, “yaklaşık 49 yılda bir oluşan özel konumunun yine Kuran-ı Kerim’de Necm suresinin 49ncı ayetinde anlatılması gibi, mevcut programı tanımlarken; sizce aptalca, ilgisiz ve gereksiz bulunabilir mi? Bunlara tebessüm edilebilir mi?

Hayır! Suların, iklimlerin, sıcaklıkların önceden hesaplanması amaçlı yapılan bu gözlemler sonucu, kuraklık, kıtlık, salgın hastalık, nehirlerin kan ile dolması ve çekirgelerin şehre saldırısı gibi, kutsal kitaplarımızda yer alan olayların önceden hesaplanması ve anlatılması, yalnızca yaşananların ve olayların birileri tarafından gözlemlenmesinden ibarettir. Hani “tarih tekerrürden ibarettir” deniliyor ya, insan da bu tekerrürü görmesi, gözlemesi ve sonra muhtemel tekrarlarını hesaplaması ve gelecek için tedbirler alması hep bu nedenlerledir. Yalnızca bir programın varlığını takip etmesidir.

Geçmişte yüksek bilgi düzeyindekiler, bunu bir program ve düzen olarak görmüşler; bunu da Güneş’in galaksimizde merkez olması ve galaksinin diğer gezegenlerimizin belirli sürelerle ve aralıklarla onun etrafında dönüyor olmasına bağlamışlardı. Güneşe bir merkeziyetçi veya merkezi gücü sıfatını yüklemişler, ona diğer gezegenlere hükmedici bir özellik vermişler ve diğerlerini çekiminde tutucu ve baskın bir güce sahip olduğunu düşünmüşlerdir. Sanki diğerlerine hükmedercesine, ona “hükmeden” sıfatını yüklemişler, onun bu gücü önünde onda gördükleri dairesel şekli sembolize ederek, onu her şeye egemen veya hükmeden, kutsal daire haline getirmişlerdir.

Günümüzde yaratan, hükmeden, kaderleri belirleyen Tanrılık sıfatı, buradan kaynaklanmış olmalıdır. İnsanlar bir programcı veya düzenleyicinin var olduğu düşüncesine, yine Güneş sayesinde ulaşmışlar, inandıkları pek çok Tanrıyı böyle yaratmışlardır.

Düşünebiliyor musunuz? Kaos yaratan, düzensiz, karmaşık, programı olmayan ve belirsizlik üzerine kurulu bir Tanrısal yönetim sistemi olabilir mi Tabii ki olamaz, çünkü evrende ve doğada kaos yoktur, ardıl ve süreli bir düzen, sanki bir program vardır. Peki! Her an farklı ve belirsiz şeyler yapabilecek bir programcı olur mu? Sürekli veya belirli süreli aynı şeyleri ve her şeyi düzen içinde yapan bir programcı olur mu? Hayır! Her ikisi de olmaz. O halde insan düşüncesi, bir programcının varlığını evren ve doğadaki bu düzenden, programdan esinlenerek düşünmüş olmalı değil mi?

Öyle ise, bir programın olmasından dolayı, bir programcının olması gerektiğini düşünmek, biraz tuhaf değil mi? Güneş doğuyor ve batıyor, buna bakarak onda doğuranı veya batıranı aramak, ne kadar akılcı?

Kar yağarken karı yağdıranı görmeye çalışmak kadar, kadın rahminde çocuğun oluşması, orada taşınması, beslenmesi, büyütülmesi ve sonra zamanı gelince çıkarılması, kadının yaratıcı olduğunu düşünmek kadar tuhaf değil mi? Bu ve benzer programların varlığında bir programcının varlığını mı aramak gerekir?

Program ve programcının ilişkisizliğinden doğacak bir başka düşünce; Tanrı yokluğu fikri mi olmalı? Bu durum doğa kuralları veya evrensel düzeni inkar etmek gibi bir şeydir. Programcının varlığı iddiası kadar, onun yokluğunun da inkar edilmesi bir çelişkidir. Programcının var olduğunu düşünerek, yokluğunu da iddia etmek veya yok saymakta bir tutarsızlıktır. Bu durum program ile programcı ilişkisini açıklamaya çalışmak veya inkar şekline gelmektedir.

Kim mevsimlerin sırasını eleştirebilir, bu sıralamayı kim değiştirebilir? Kim gece ve gündüzün birbiri ardına gelmesini engelleyebilir? Tebessüm ediyorsunuz değil mi? Hangi koşul Dünya’yı Jüpiter’den daha yavaş döndürüp, ardından da kendi etrafındaki dönüşünü de doğudan batıya değil, batıdan doğuya, hatta eksenini değiştirerek arada bir kuzeyden güneye dünyanın dönüşünü sağlayabilir? Hangi sıra veya süre Dünyayı düzleminden çıkararak, arada bir farklı açılarla bu yörünge düzlemini kestirebilir veya onu yörüngeden çıkarabilir?

Bu iki farklı düşüncenin doğruluğu veya yanlışlığını iddia etmek nasıl gülünç geliyorsa, inanç sistemlerini eleştirmekte o nispette yanlış olur.

Program üzerinden programcı aramak veya programcının yokluğunu iddia etmekte böyle bir şeydir. Oysa Evren programı ve kanununu daima korumakta ve sürdürmektedir. Yaşadığımız Dünya’ya göre tüm yıldızlar, konumlarını oluşturmakta ve belki bir program dahilinde devam ettirmektedirler. Evrende ise bugünkü bilgilerimizle programın zaman dışında, karanlık ve sonsuzluk içinde varlığını sürmekte veya sonlandırmaktadır, diye düşünebiliyoruz.

Dünya 365 gün 6 saat 9 dakika 10 saniye ile Güneş’in etrafında dönerken; Merkür 88 gün, Venüs 224,7 gün, Mars 687 gün (1,8791 dünya yılı), Jüpüter 4053,3 gün (11,0868 dünya yılı), Satürn 10.769,5 gün (29,4571 dünya yılı), Uranüs 39.373,4 gün (84,0 dünya yılı), Neptün 60.247,2 gün (164,79 dünya yılı), Plüto 90.668,8 gün (248 dünya yılı) güneşin etrafında dönmekte, şaka gibi 1846 yılında keşfedilen Neptün ilk defa Güneş’in etrafındaki turunu aynı konumda 2010 yılında tamamlamış, 1930 yılında keşfedilen Pluto’nun görüldüğü konumunu ileride 2178 yılında daha turunu tamamlayacakmış, ancak gezegen olmaktan 2006 yılında çıkarılınca turunu tamamlayamayacak gibi görülüyor.

Evet! Neptün ve Pluto hariç 7 gezegeni Sümer, Mısır, Babil bilmekte ve onların hesaplamasını yapabilmekte idiler. Dönüşlerinin de belirli sürelerde de ardıl olarak sürmekte olduğunu da bilmekte idiler. Milyarlarca yıldır da bu durum yine bu şekilde sürmekte ve süre gelmektedir.

Arapların, Sami kavimlerinin başlattığı 10’lu basamaklar öncesinde, Sümerler 6’lı basamaklar ile bu hesaplamaları yapmışlar. Yıldızlara göre 6’lı hesaplamalar yoluyla ŞAR yıllarını yaratmış, 65-66 yıllık süreli şar yıllarında olacak olayları tespit etmişlerdir. Bu ölçümleri ve tespitleri de gördükleri yedi gezegenin yörüngelerindeki konumlarıyla düzenlemişlerdir.

Bu arada ilginç bir yıldızı Sirus’un konumunu gözlemişler ve bu yıldızın yaptığı gezegen açılarıyla, sistemin oluştuğuna veya programın böyle sürdüğüne veya süreceğine inanmışlardır. (özür diliyorum tespit etmişler) Bu yıldız sayesinde Ay’ın deklanasyonu ile Güneş/Ay tutulmasında büyük gözlemlerde bulunmuşlardır.

Onları hayrete düşüren bir olayda Marduk adlı yıldız olmuştur. Marduk’un Güneş sistemindeki yörüngenin düzlemine aykırı olarak, onların elips yörüngesini yine başka bir elips yörünge düzlemi ile kesiştiğini, belli aralıklarla da Dünya’ya çok yakın geçtiklerini tespit etmişlerdir. Ben olanların tabletlerde anlatılanların yalancısıyım. (12 ŞAR yılında) 780-792 yılda bir defa Dünya’nın yakınından geçtiğini ve diğer uzay varlıklarının Marduk’tan Dünya’ya geldiklerini, onların büyük boyutları, boyutları ve uzun ömürlerinden dolayı Güneş’in (tanrının) yardımcısı sıfatıyla, (kendilerinden farklı oldukları için) onların Tanrı olduğunu halka anlatmışlardır. Sonrada kendilerinin de onların kararlarını yöneten veya kontrol eden tanrıları olduklarını söyleyivermişlerdir. Programın düzenini doğru gözledikleri içinde, doğa olaylarını önceden bilerek öngörülerde bulundukları için (kehanet gibi) Tanrıların yeryüzündeki emanetçisi durumunda olduklarını ispat etmişlerdir. Şaşırtıcı öngörüler ile kendilerini hükmeden yönetici kılmışlar, ruhbanlar ve yönetici sıfatını yaratmışlardır.

Şimdi amacımız Sümerlerin kayıtlarındaki bu anlatımla alay etmek veya Güneş’le başlattıkları bu programa dayalı “Tanrı” fikrinin varlığı veya yokluğunu anlatmak veya tartışmak değildir.

Bu corona günlerinde (30 Mart 2020) Satürn ve Pluto, Dünya’ya göre, Güneş arasında aynı çizgide belli süre aralığında kavuşum da oluyor ya! Mars’ta Koç burcunda gerileyince, Mars ile Satürn döngüsüde Jüpiter oğlak burcunda bulunduğundan, hani birkaç güne bu araya Jüpiter’de dahil oluyor ya, gökyüzünün bu durumu ve kalitesi ve Ay’ın deklasyonu ile büyük ve hızlı değişikliklere neden oluyor ya, bunu Sümerler, Mısırlılar da gözlemiş, 108 yılda bir de Merkür, Mars’ın etkisinde Satürn, Jüpiter, Kova burcunun 11nci evinde 23 derece açı ile kavuşumda oluyor demişler ya.  O gün bütün doğa olaylarının eskisinden farklı olduğunu, nehirlerin taştığını, sonrasında, kıtlık, yokluk ve salgın hastalıkların olduğunu gözleyerek, ardından da halkın açlık ve yoksullukla ayaklandığını kaydetmişler ya; bizler de bugün 1912 tarihindeki yazılı gözlemlerin 2020 yılı için benzer dizilimi değerlendirmekteyiz.

Bazı kişiler; 2019’da bu programı açıklamış, doğal afetler, sel, deprem, meteor taşı düşmesi, büyük hastalık ve salgınlar, hasatın, üretimin düşüklüğü sonucu açlık, yoksullukla ekonomik durgunluk, krizler ve siyasal yıkımlar, savaşlar, düzen değişiklikleri olacağı ve  2020 yılı 30 Mart’ında gezegenlerin bu kavuşumu hesaplayarak, 2020 yazında hasadın az olacağını, salgın hastalıkların artacağını (corona virüs’ün-Covid-19- pandemi olacağını) ve yönetimlerin değişeceğini daha önce olduğu gibi öngörmüşlerdir.

2020 yılının daha başlangıcında, tüm Dünya bunları yaşamaya ve görmeye başlamış; bazı konumlarının 108 yılda, bazılarının 248 yılda, bazılarının ise değişen açı ve konumlarla 13 yılda tekrarlandığını görüp gözlemleyince herkes şaşkına dönmüştür.

Mars’ın Kova’da 6 ay kalmasıyla bu sıkıntılı durumun 28 Haziran 2020 kadar altı ay süreceği, 35 yılda bir olduğu bu konum ile Mars’ın Koç burcuna geçtiğinde bu yılın sıkıntılı durumunun 28 Aralık 2020’ye kadar süreceğinin tahmin edilmesi veya iddia edilmesi, ancak bunların gecikmesi, şimdi bizlere biraz komik gelebilir. Ancak 2021 yılı sonu 2022 yılı başında yaşanması muhtemel paniğin varlığı halinde; sanırım program çok inandırıcı olacak ve astronomik programla yaşadığımızın ispatı gerçekleşecektir. Bu kez ileri yıllarda benzer tahmin ve öngörüler yapılacaktır.

Günümüzde yıldızların belirli programı ile birbirlerine açı yapmaları, sürelerinin tekrar tekrar olduğunu inkar eden var mı? Bugün astronomi bu ölçümleri yapabilmekte, kaç yıl sonra Jüpiter’in Satürn ile diziliminde Marsın şu tarihte  geri dönüş yapacağını, şu gün Dünya’ya şu açıda ile dizileceğini kesin olarak bilmekte, programı bugün kesinlikle hesaplayabilmektedir. Şimdi varolan bu düzen ve program bilindiğine göre, astroloji ile yapılan geçmiş gözlemler sonucu, öngörüleri kim inkar edebilir? İnkar edilemez! Ancak astroloji yalnızca gözlemden ve tahmini tespitlerden ibaretken, astronomi bilimdir. Astroloji bilim değildir ama, gözlem, kayıt altına alma ve öngörüde bulunma yöntemidir. Astronomi ise  programın varlığını, düzenini, sırasını, süresini hesaplayan, Evrenin bir program dahilinde sürdüğünü tespit ve ispat edendir.

Bu süreç içinde astrolojik gözlemler ile inançlar bir programcının varlığını çok kolay yönlendirebilmiştir.  İnsana, ihtiyacı olan gelecek merakını sağlayabilmiş, geçmiş benzer konumlarda programdan dolayı tekrarlananlar ile biraz da kurnazca yalanlarıyla süslenerek, bilmeyenleri ve yönetilenlerin muhtemel geleceklerini şekillendirebilmişlerdir.

Böyle olunca Tanrı’nın programı hazırladığı veya insanlara çizdiği alın yazısı veya kaderi düzenlediği hususu onlara doğru gibi gözükebilmiştir. İnsanlar yaşamları kadar kısa bir süre içinde bunu, bu tekrarları göremediğinden, kendisi için yazılmış gelecek olduğunu düşünebilmiş, hatta kabul etmiş ve inanmışlardır.

Peki! Şimdi şu akla geliyor, neden benzer yıldız, bu şekilde gezegen ve dünya dizilim ve konumu sürekli tekrar ediyor? Neden program hep aynı oluyor? Tanrı düzenlediği programda belirli sürelerle, neden benzer olayların tekrar tekrar olmasına şekil veriyor? Programı hazırlıyorsa, neden farklılık ve değişkenlik yapmıyor? Programını neden belli bir amaca ve ileriye, geleceğe yönelik yapmıyor? Neden hep tekrar oluyor? Neden sabah akşam hep aynı filmi insanlara seyrettiriyor? Merak ediyor musunuz?

Merak etmeyin! Program ve düzen oluşmuş, var ve devam ediyor, onu elleyen ve değiştiren yok. İnsan yaşamının kısalığı nedeniyle tekrarları görebilme imkanı da yok, insan olanları ancak yeni bir olay gibi izleyebiliyor.

Bizlere anlatılan veya mutlak doğru olduğu söylenenlerin doğru olduğuna olan imanımız ve kabullenmelerimiz de, bu sorulara aranan cevapları kadar karmaşıktır.

Şimdi yapacak tek şey var! Gezegenlerin veya yıldızların Dünya ile düzenini gözleyerek, Dünya’nın doğasındaki düzene uyarak, onu bozmadan onun ile birlikte olmaktan başka yapacak bir şeyimiz yoktur.

Hem Kur’an’ı Kerim, El-İsra 17 sure, 84 ayetinde; “Herkes yaradılışına göre hareket eder.” Demiyor mu?

Hem, Mustafa Kemal de, yeni Türkiye Cumhuriyeti eğitimi için yazdığı liselere “Tarih” kitabının girişinde; “…. İnsan doğanın çocuğudur.” Demiyor mu?

Her iki söylemde ne kadar doğru değil mi?

Doğa’ya karşı veya Doğa’ya rağmen, yapacak bir şey yok!

O halde bizlere düşen; bir programcı aramak yerine, programı dikkatli izleyerek, ona aykırı davranışlardan kaçınarak ve programı bozmadan, düzen içinde kalarak, evrenin etkisindeki Dünya gezegenimizin doğasının düzenine uymaktır. Doğa ile birlikte yaşamaktır.

Nadir Elibol

Ankara, 30.03.2020 (CORONA’LI GÜNLER)

Comments are closed.