Prezervatif


Deprecated: implode(): Passing glue string after array is deprecated. Swap the parameters in /var/www/wp-content/themes/largo-0.6.4/inc/post-social.php on line 157
Print More

Van Gümrük Müdürlüğü’nü teftiş ediyorum. 1977 yılı yaz dönemi olmalı, Gürbulak, Muradiye, Başkale, Özalp Gümrük Başmemurluk veya İdare Memurlukları da teftiş programımda, bunları küçük zannetmeyin. Zamanın Antalya Gümrük Müdürlüğü, Konya Gümrük Müdürlüğü’nden büyük iş hacimleri var, İdare Memurluğu 1-2 personel, Başmemurlukta 5-6 memur oluyor. Kaçakçılık en büyük konu, o zamanlar halkımız daha ithalatı bilmiyor, ithalat İstanbul, İzmir ve Bursa’nın yapabileceği iş, ihracatı da İstanbul, İzmir, Bursa’nın dışında Antalya, Antep, Trabzon, Mersin, İzmit falan biliyor. O dönemde gümrük demek “Kapıkule”, “Almancılar” ve “rüşvet” anlamına geliyor. Nusaybin, Van, Cilvegözü kaçakçılık demek, Mersin yıldızı transit ile parlayan ilk gümrük, Trabzon, Mersin, İskenderun, İran’a transit taşımacılık görevi yapıyor, sanki İran’ın limanları.

Ben sanki doğu ve güneydoğu müfettişiyim. Ekim 1997’den itibaren Ankara’dayım, diğer müfettişler İstanbul’da, dolayısıyla acil her doğu olayında hazır kıtayım.

Bağlantıları gezdim. Teftiş’de en çok kaçak eşya ambarlarının dosyaları ve sayımları zaman alıyor, mesela 1000 çuvalda 500.000 saat, 1500 çuvalda 2.000.000 tırnak makası, pil, el ve cep feneri, el kadar transistörlü radyo (yani fişi yok, pil takıyorsun, hava olsun diye yolda kulağına dayayarak, müzik dinleyen insanların favorisi o zamanlar, Almancılardan öğrenmişiz) ve de prezervatif (milyonlarla iki tırda yakalanmış mesela)

Ankara’ya dönünce herkes teftişteki matrak olayları anlatır, gülüşürüz. Ama kimse Mersin, Nusaybin, Van gümrük müdürlüklerinin kaçak eşya depolarında teftiş yapmak istemez.

Mülkiyeliler Birliği’nin Ankara’daki lokalinde müfettiş arkadaşlarla buluşmuş bira içiyoruz. Mülkiye’den sınıf arkadaşımız (eski banka müfettişi) Ahmet Nevruz’da gelmiş, masada sohbet, şamata kırılıp geçiyor.

Ben, bir ambarda milyonlarca prezervatif, yüzbinlerce saat dedikçe Ahmet’in gözleri açılıyor. Ser de Kayseri’lilikte var. Kalabalık dağılınca “Nadir, kaçak eşyanın satışı oluyor mu?” dediğinde, “Mahkeme müsadere kararı vermişse, gümrük tasfiye ilanı yapıyor, ihaleye çıkarıp satıyor, parası mahkemeye veriliyor, mahkeme devam ederse mal gümrükte bekliyor” dedim. “Oğlum bir eşyada bize ayarlasana ihale ile alsak, satsak” Bu öneri üzerine teftiş raporuna bakıp gümrük müdürü ile (rahmetli Naif Suiçmez idi herhalde, çok düzgün adamdı ve Vanlı idi) görüştüğümde, “satışa hazır prezervatifler var” demesi ile Ahmet’e ilk işi ayarlandı.

“Ahmet canım arkadaşım, ihale şu gün, sen iki gün önce git, senin adını Müdüre söyledim. Gir ihaleye al prezervatifleri” dedim. İçimden de güzel çocuk iş yaparsa bir küçük hediye bize yapar falan diyorum.

Ahmet ihaleye katıldı. Çok çok iyi fiata prezervatiflerin bir partisini aldı. İki kamyon ayarladı ve Bursa’ya götürdü.

Bir-iki hafta Ahmet’ten ses çıkmadı. Ben dayanamayıp “Ne yaptın? Satışlar nasıl gidiyor?” dediğimde, “Ankara’ya geleceğim” cevabını verdi. Bir şey söylemedim, ama aklımdan geçen prezervatifleri sattı, “seni de göreceğim” gibi bir anlamda “Ankara’ya geliyorum” idi.

Ahmet, Ankara’ya gelmiş, sabah beni ofisten arıyor, “Nadir ben Ankara’dayım. Zübüş’ün yanındayım, Çankaya’da Çobanyıldızı sokak şu adrese gel” dedi. Bana her gelişince bir elbiselik kumaş veya bir iki kutu kestane şekeri falan getirir ama bu kez farklı olur diye düşünerek yola koyuldum. Zübüş kim diye de düşünüyorum.

Sonra’dan öğreniyorum ki, biz otuzlarında iken 50-55’lerinde, bir kadının yazıhanesinin adresi imiş, siyasilerle kontağı var, papatya diyor, kadın kolları falan, diyor. Konu prezervatife geldi, kadınla prezervatifin ilgisini kurmaya çalışırken, Sağlık Bakanlığı’na bunun satılması, sağlık ocaklarına dağıtılması önerisi konuşulunca, prezervatiflerin toptan satılmaya çalışıldığını ve henüz satılamadığını anladım.

Ahmet, benim duymamı istemiş, kullanım süresi için 5-6 ay kalmış, satılamıyor, ecza dağıtım pazarlama şirketleri de bu kullanım süresini yeterli bulmuyor.

“Ahmet, bu kullanım süresi ne oluyor?” diye dışarı çıkınca sorduğumda, “oğlum “jeliaskin” dünyanın en iyi markası diye hemen atladım. Türkiye’de zaten her yerde bu marka satar ama son kullanma tarihine bakmamıştım, sıkıntı çıktı” demesin mi?

Ben zaten prezervatifi hiç sevmem, artık nefret ediyordum.

Sağlık Bakanlığı olmadı. Zübüş 100-200.000 adet sattı, satmadı derken, kullanım süresi bitti. Ahmet’i arayamıyorum. (Uyanık ya, ben de uyanığım ya, sustum)

Yine Ahmet Ankara’ya geldiğinde “Ne yaptın, lan?” dediğimde “bitirdim” cevabı ile çok ama çok mutlu oldum. Sebep olduğum bu olaydan özellikle Ahmet’in kurtuluşuna çok sevindim.

Usturuplu bir anda, kafamız hafifçe iyi olmuş iken, “nasıl bitirdin?” diyiverdim.

Bursa’da iş adamları ile vilayeti ziyaret ettiklerinde, köylerde ve kazalarda kadına yol yordam gösteren “kadın doğum derneği”nin çok iyi hizmet verdiği, bu derneğe alınacak alet edavat için iş adamlarının desteği gerektiği konuşulunca, piyasada iş adamları arasında yeni yeni sahne alan Ahmet “Sayın Valim; Ben ayni olarak ithal ettiğim prezervatifleri derneğe bila bedel bağışlayayım, onlar sağlık ocaklarına dağıtsın, benim de böyle bir katkım olsun” dediğinde, bu proje hemen uygulanmış ve prezervatifler çok kısa sürede parasız olunca bitivermiş, meğer bitti bu demekmiş.

Yıllar sonra ben bu zarar eden işi, Ahmet ortak arkadaşlarımıza anlatınca, Ahmet’i tanıyanlardan biri “Nadir, Ahmet onu bir şekilde Vali’ye ödetmiş, bir başka işe hazırladığı zeminle yine parasını çıkarmıştır” demesiyle, o genç yaşta yeni bir tecrübemiz daha olmuştu.

Hiçbir olay zarar veya başarısızlık değildir. Öğrendiğin yanına kârdır. Senin kaldığın veya bıraktığın yerden başka bir iş başlar ve devam eder. O halde yaşadıklarımızın hepsi bizlerin BİZ olması için kazançtır.

Kaybetmek ve başarısızlık üzüntü kaynağı olmamalıdır, çünkü öğrenmektir, bilgilenmektir, tecrübedir, hayattır.

Nadir Elibol

25/8/2017, Ankara

Comments are closed.