Konya’da Cuma


Deprecated: implode(): Passing glue string after array is deprecated. Swap the parameters in /var/www/wp-content/themes/largo-0.6.4/inc/post-social.php on line 157
Print More

İleride benim Bulgaristan’da çok güçlü olacağım, itibar ve zenginliğimin sebebi olacak TUZ ile ilgili bir soruşturma yapıyorum. Konya’da zamanın en sükseli, popüler, magazinden düşmeyen bir adamın ihracatını inceleyeceğim.

Erken saatte mesaiden önce Konya Gümrük Müdürlüğü’ne geldim. Alaattin Tepesi’nin 300-500 metre yakınında bir apartman katında kapı duvar, muhafaza memuru, nöbet vs. yok. Karşıda bir kahve buldum. Saat 08:30 olsun diye bekliyorum. Giren-çıkana bakıyorum, çocuklar, kadınlar apartmandan çıkıyor, ekmek alıp dönüyor, hiç ceketli, kravatlı adam girişi yok ki, ben gümrüğün kapısını çalayım. 9 olunca tekrar apartmana girdim. 2 kat gümrüğün kapısı açılmış, orta yaşlı bir adam paspas yapıyor. Cam, çerçeve, odalar o kadar pis ki paspasın faydası yok. Odacı imiş, kimlik gösterdim. Müdürün odasını açtırdım. İmza defteri masada, masa toz içinde, memurların masaları da toz toprak, darma dağınık, terk edilmiş gibi memurların gelmesini bekledim. 09:30 oldu, gelen sayısı da 3-4 oldu. Müdür yok, muhafaza yok, 10:00 civarında “hoşgeldiniz” diyerek müdür muavini teşrif etti. Adamın gecikmesi hoşuma gitmedi. İlgili dosyayı istedim. Kimse mesai defterini imzalayamıyor. Birkaç yıl önce ihracatı yapan eski memurlardan 1-2 kişi var. Soruyorum “Nasıl yaptınız? Neden araştırmadınız, bakmadınız?” falan diyorum.

Yapılacak pek bir şey yok, Bekir Çelenk adlı adam Konya’dan tuz ihraç etmiş, fiatı çok yüksek göstermiş, KDV iadesi almış, Bulgaristan’dan dövizi getirmiş, Kambiyo’da yapacak bir şey yok. Ayrıca Nazan Şoray (Türkan Şoray’ı kızkardeşi) ile aşk yaşıyor. Her gün boy boy gazetede fotoğraflar. Neyse, adama bir şekilde ulaştım. “İstediğim fiata satarım. Bulgarların acil ihracı vardı. İstediğim paraya tuzu satın aldılar. Bulgaristan’a sorabilirsiniz” dedi. İfadeyi böyle yazdık. Ancak kendisine onu yanıltmak amacıyla “bu işi nasıl aldın?” sorusunu sorduğumda, “Ha! Bunu anlatmam lazım, Ticaret eski Bakanı Teoman Köprülüler siyasetten, Bakanlıktan ayrılmış. Bulgarlar iş yapıyor, onlara tuz satıyor. Komünistler de eski Bakanla iş yapmaktan çok memmunlar, tuz için ben de fiat teklifi verince, düzen bozuldu. Beni de çağırdılar, Teoman bey ve ben Bulgar heyetinin önüne oturduk, tercüman tekliflerimizi çeviriyor. Bakan 80.-$ dediğinde 78.-$ diyorum, o da 75.-$ dediğinde 72.-$/ton diyorum. Sürüp gidiyor ancak sonradan anlıyorum ki, her indiğimiz dolar Bulgarların komisyonundan düşüyormuş, Bulgarlardan biri bana “İngilizce biliyor musunuz?” diye pat diye sordu. Ben de bildiğim halde, “bilmiyorum” dedim. İngilizce Teoman beye döndü, “Bu adam ne yapıyor? Nasıl engel olacağız? Bizim paramız gidiyor, bu ihaleyi alımı iptal ettirmek zorundayım” demesin mi? “Teoman bey git bu adamla konuş, işi yarına bırakalım, fiyatı düşürmeyin” dedi. meğer Teoman beyin tuz fiyatı 30.-$ imiş, kesilen her faturadan Teoman bey 30.-$’ın üstü ücreti Bulgarlara geri getiriyormuş, artık ihracatın neden yüksek fiatla olduğu belli olmuştu. Akşam Teoman bey otelime gelmeden Bulgar tercümanımla heyet başkanına ulaştım. İstedikleri fiata tuzu verebileceğimi, 27.-$’ı bana bırakın ben kalanını size getiririm, ben İngilizce biliyordum, dinledim. İstediğiniz fiatı yapın işi bana verin dedim, şaşırdılar. Teoman bey ne olacak dediklerinde “ben hallederim” dedim. Akşam Teoman bey geldi. Bana tonda 3.-$ teklif etti, çekilmemi istedi. Ben de vereceği fiatı sordum. “Yarın sen 70.-$ teklif ver, ben 68.-$ vereceğim, sana da 3.-$ vereceğim, bana 30.-$, Bulgarlara da 35.-$ kalacak” dedi, gitti.

Sabah yazılı teklifi önerdik, kabul ettiler, ara istedik. Ben 70.-$, Teoman bey 68.-$ verecek ya, böyle olunca Bulgar’da benden 40.-$ kazanırken; Teoman beyin teklifinde 38.-$ kazanacaktı. Teoman bey ucuz fiatla işi alacak ama Bulgarlara 38.-$ geri verecekti. Teoman Bey bana da 3.-$ verince, satış fiatı 27.-$’a inecekti. Alacağım 3.-$’ı 70.-$/ton fiatımdan düştüm. 67.-$/ton fiatı yazılı teklif ettim. Hem 67.-$/ton ile daha ucuz aldım, hem Bulgarlara 40.-$ bırakmış oluyordum. İngilizce bilmiyorum diyerek, işi ben aldım. İşte tuzun fiatı böyle oluştu, Müfettiş bey” dedi, ancak ifade de bunları yazmama izin vermedi. Personelin ifadeleri bittiğinde, öğlen olmadan sanki soruşturma bitmişti.

Bir personel “Efendim , izin verirseniz Cuma’ya gideceğim” dediğinde “git” dedim. Gümrük birer ikişer boşaldı. Odacı, ben ve Müdür muavini kaldık. Cuma namazı 12:30 gibi, 12:00’de kimse kalmamıştı.

Öğlen aralığında iki Almancı çıkageldi. Otomobillerini bedelsiz ithal edeceklerdi. Memurlar yok. 13 derken, 13:30 oldu. Kimse yok, sabah geç kalmaya bağırıp çağırmadım ya yumuşak buldular. 14:00 olunca Almancılar homurdanmaya başladı. Tabi bu durum beni de coşturdu. Odacıya “her gelen bana gelsin” dedim.

Soruşturmanın Konya etabı bitti, bitiyor, istersem akşama Ankara’ya dönerim.

İlk gelene “Neredesin?” dediğimde, “Cuma’da idim”, ikincisi “Cuma da idim”, üç Cuma, kadınlar Cuma, iyice sinirlendim. Hepsini karşıma dizdim. “Hangi cami de idiniz?” dedim, uyandılar. Mevlana Türbesi yanındaki camideydim, Ulu Cami’deydim, falan diye yalana başladılar.

Kadınlar, “Sizler de mi Cuma’ya gittiniz” dediğimde çıt çıkmıyordu. “Hepiniz evlerinize haber verin, mesaiye kalacaksınız, muhasebe ve kasa teftişi yapacağım. Akşam evlerinize geç gideceksiniz” dedim.

Müdür muavini ve odacı dışında diğerlerini odadan çıkardım. İki Almancıyı çağırdım. Saat oldu 14:30. “Şimdi işleriniz çabuk bitsin istiyor musunuz?” diye sordum. Ne diyecekler, yalvarır gibi bakıyorlar, “şimdi siz odacı arkadaşla gideceksiniz, sen süpürge, fırça, kova, bez, sen de deterjan, arap sabunu, sünger alacaksınız” dedim. “Efendim, biz parasını verelim” dediklerinde, yapmacık, öyle bağırdım ki, cümlem biterken bina dışına çıkmışlardı. Elde kovalar, bezler, deterjanlar geri geldiler.

Muayene memuru ve müdür muavinine “sizler 16:30’dan önce otomobil ithalatını bitireceksiniz, vezne makbuzu ile beyannameleri göreceğim” döndüm “Erkekler kapı ve camları, kadınlar masa, salon, WC temizleyeceksiniz, ne zaman temizlik biter o zaman evlere gidersiniz” dedim. İtiraz edecek halleri yok. Müdür muavini ve kısım amirine gecikmeleri tutanak haline getirtmişim. Tutanakta benim imzamı bekletiyorum.

Herkes harıl harıl çalışıyor, su isteyemiyorlar, konuşamıyorlar. Almancılar kenarda oturmuş seyrediyorlar. Arabaların tespitine gittiler. Sonra müdür muavini bana anlatıyor muayene sırasında “Adam iyi adam mı kötü mü anlamadık (memurları da koruyorlar ki işleri kolay bitsin, aksilik çıkmasın istiyorlar) Devletimiz için malzeme aldırması hoşuma gitti” demişler. Döndüklerinde vezne işlemlerine kadar tüm işlem bitmişti. Odacıya para verdim, 10-15 kıymalı pide (Konya etli ekmek) yaptırdım. Veznedar ile Almancıları parayı bankaya yatırmak için gönderdim. Giderken; “geri gelin, evrakları kontrol edeceğim” dedim. Ekip geri geldiğinde saat 18:00’e geliyordu, etli ekmek gelmişti. Diğer temizlik ekibi (tüm memurlar) de 3 saattir nefessiz çalışıyorlardı. Müdür muavini masasını açtırdım, pideleri ayranları yaydırdım. Almancılarla memurları çağırdım, şaşkın idiler. “Gelin birlikte yiyelim” dedim, bu nasıl teftişti şaşırdılar.

Bana kızgın değillerdi, utanmışlardı. Almancılar da böyle bir şey beklemiyordu. Yemek bitince “Arkadaşlar, burada yaşıyoruz, burası bizim evimiz, bizler burada para kazanıyoruz, burası Devletin, bizim işyerimiz, bu Devleti mahcup etmeyin, utandırmayın, ödenek yok diye bahane yaratmayın, temiz ve düzenli tutun ki, gelenler bu Devlet ofisinin güvenilir bir yer olduğunu anlasınlar, şimdi işi bitirin ve evlerinize dönün, ben tutanağı işleme koymayacağım, işte yırtıyorum” dedim. Yüzleri değişti, o sert, kötü adam gitmişti. Güle oynaya işi bitirdiler. Almancılar beklediler, “evi uzak olanları biz götürelim” diyerek, bu küçük oyuna katıldılar.

Gümrükten ayrılırken, bayanlara “Kadınlar Cuma’ya gitmez” dedim ve tebessüm ettim. Erkeklere de “Cuma kaza edilmez, 18 rekat Cuma olmaz” dedim. Umarım o günden sonra dini istismar etmemişler, imanın esasının da temizlik olduğunu akıllarında tutmuşlardır.

Bekir Çelenk’in başına gelen olay gibi, karşıdakinin de bazı şeyleri sizden daha iyi bilebileceğini, görebileceğini, anlayabileceğini öğrenerek Bekir Çelenk ile daima her olayın görüneninin arkasının, daha derin olduğunu düşünmeyi prensip edindim.

Nadir Elibol

29 Ağustos 2017

Comments are closed.